Dün aldığımız bir haberle sarsıldık. İzmir Seferihisar açıklarında meydana gelen deprem, Ege ve Marmara bölgesi ile Yunanistan’ın Türkiye kesimini salladı.
Bu haberle birlikte dünyada gözler Türkiye ve Yunanistan, özellikle İzmir’e çevrildi, sosyal medya üzerinden tüm dünyadan geçmiş olsun dilekleri yağdı.
Türkiye bir deprem bölgesi. Dün İzmir’deki deprem, hala bir şeylerden ders çıkarmadığımızı ve yine pek çok şeyi umursamadığımızı gösterdi.
Binalar çöktü. İnsanlar yaşamlarını yitirdi, Yaralı sayımız artıyor ve mucize kurtuluşlar da izledik. Bu arada artçı sarsıntılar sürmeye devam ediyor.
Her depremde binalar neden yıkılıyor? Japonya gibi her sarsıntısı 7 şiddetini geçen bir ülkede 1-2 can kaybı yaşanırken hatta bazen hiç yaşanmazken, biz neden bu kadar ağır kayıplar veriyoruz.
Yunanistan
Yunanistan’da Türkiye ile birlikte depremden etkilenen ülke oldu. Vathy kasabasında Claire ve Aris adalarındaki iki genç yaşamını yitirdi. Sisam (Samos) adası, konum itibarıyla Türkiye’ye en yakın ada. Ada’da artçı sarsıntılar devam ederken, Yunan hükümeti depremzedeleri çadır kente yerleştirdi.

50’ye yakın ev yıkıldı. Kiliseler zarar gördü. Sisam adasında 30’dan fazla yaralı var ve enkaz çalışmaları orada da devam ediyor. Biz de komşumuz Yunanistan’a geçmiş olsun diyoruz.
Deprem Gerçeği
Dünyanın en güçlü ülkeleri arasına girmeye kararlı ülkemde neden binalar güçlü değil?

Türkiye çok büyük depremler yaşadı, çok ağır kayıplar verdi. Ahmet Mete Işıkara ( Türkiye’nin tanıdığı isimle deprem dede) neredeyse 2013 yılına yani vefat ettiği yıla kadar, bizlere her deprem sonrası, depremin öldürmediğini, sağlıksız yapılan binaların öldürdüğünü söyledi durdu. Kim dinledi?
Deprem uzmanları da hala söyleyip duruyor. Türkiye’nin deprem bölgesi olduğunu ve özellikle yapılaşmanın dikkatli yapılması gerektiğini ve binaların sağlamlaştırılması gerektiğini, hasarlı binaların tespitini, gerekirse yıkılıp daha sağlam şekilde yapılması gerektiğini yıllardır söylüyorlar. Dinleyen var mı?
Ama maalesef bize hiçbir şey olmaz mantığı ile hareket eden insanımız bu söylenenlere kulak tıkıyor. Deprem sonrası yapılan faaliyetler bile tam koordineli değil.
Yardım etmek isteyen insanlara saygım çok büyük ancak bir kurtarma çalışmasına yanında bir uzman olmadan katılmak yarardan çok zarar getirebilir. Umurlarında mı?

Deprem haritasından da göreceğimiz üzere ki koyu kırmızı alanlar yüksek tehlikeli alanlar, ancak çap olarak hesaplarsak bir yerde olan deprem pek çok ile etki ediyor. Kocaeli’nde meydana gelen depremin Zonguldak’ta dahil olmak üzere pek çok ilden hissedildiğini biliyoruz.
17 Ağustos 1999 Depremi Dün Gibi Aklımda
17 Ağustos 1999. Bu tarih benim de unutamayacağım günlerden biri çünkü biz de depremi yoğun hissedenlerdendik. Aslında geceleri çok fazla kalkmak adetim değildir. Ancak o gece saat 3’e 5 varken kalktım. Lavaboya geçtim sonra su içmek için mutfağa gittim.
Daha sonra salonun camından dışarı bakıp denizi seyrettim. O zaman evimiz deniz manzaralı ve şu anda Polis evinin oraya kadar Kozlu-Zonguldak sahil yolunu görebiliyorsunuz. Şu anda o yol daha güzel tabii ki.
Yatağıma gittim tam yatmak üzereyken deniz tarafından bir ışık hüzmesinin geldiğini gördüm. Bu da ne derken sarsıntı olmaya başladı. İlk başta küçük bir sarsıntıydı. Hemen evdekileri ve yanımda uyuyan kız kardeşimi uyandırdım ve dışarı çıkmalarını istedim.
Bu durumda sakin kalmak önemlidir, ne kadar telaş yaparsanız o kadar eliniz ayağınız birbirine dolaşır. Evdekiler dışarı çıktıktan sonra ben hemen tüpü kapattım ve elektrik şalterini indirdim. Öyle çıktım. Tüm bunlar 5 dakikamı almadı. O gece herkes dışarıdaydı.
Polis araçları her yerde gezip, insanların acil durumlar harici eve girmemelerini söylediler. Biz de gecenin büyük kesimini dışarıda geçirdik. Bizim oturduğumuz yerde bir şey var ki binaların biraz daha sağlam olmasının yararını gördük ki vitrinden bir tane bardak bile düşüp yere kırılmadı.
Büyük depremde;
Kocaeli ilimizde 9477, İstanbul’da 981, Zonguldak’ta 3, Yalova’da 2504, Bursa’da 268, Sakarya’da 3891, Eskişehir’de 86, Bolu’da 270 kişi yaşamını yitirdi. 48.901 kişi yaralandı.
Maddi kayıplar her zaman yerine konabilir ancak bizi yıkan manevi kayıplarımız oldu. Depremde sevdiklerimizi yitirdik, evsiz kaldık, Giden canların yerine yenisi gelmez ama yaralarımızı sarmak için birbirimize kenetlendik.
Bu arada o geceye dair hatırladığım en net başka bir şey ise, sanki yıldızlar yere daha yakındı ve binlerce yıldızın peş peşe kaydığına şahit olduk. İşte o zaman anladım ki gerçekten de herkesin gökyüzünde bir yıldızı varmış ve her kayan yıldız, yitip giden bir canmış 🙁
Geçmiş olsun Türkiye’m, geçmiş olsun Yunanistan.
Siyah Çay ve Bilmediğimiz 11 Faydası